( ki onlar İngiltere Fransa Rusya önderliğinde 40 evet yanlış okumadınız 40 devletten oluşan topluluk inanamadınız biliyorum alın o zaman Toplam 42,569,516 askerleri var )
arsında deniz ve kara savaşlarıdır. Çanakkale savaşı deyince benim ilk aklıma gelen Merhum Şair Üstad Mehmet Akif Ersoy un bu savaşı anlattığı şiiridir.Bilenler bilir bilmeyenler için yazıyorum aşağıya...
Çanakkale
Şehitlerine
Şu Boğaz
harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif
orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol
bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç
donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca
tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği
vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı,
his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa
gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ,
yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum
gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi
cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla
beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler
başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir
hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû,
kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna
da züldür bu rezil istilâ!
Ah o
yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar
gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu
Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü
karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske
yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet
denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra
mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş
ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden
sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden
zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba
şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor
göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin
altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her
lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm
indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş
tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz,
gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır
sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor
zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım
yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor
yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde
gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten
daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman
orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik
tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â
mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet
onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü
te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır,
indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin
azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu
göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim
sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın
nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte
çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ
gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû
olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup
tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl
uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu
topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd
inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün
ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları
ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar
gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel
seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc
ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak
ebediyyetler eder istiâb.
'Bu,
taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun
vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök
kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan
lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor
bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi
kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu
âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken,
gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın
gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün
fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen
mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey
yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son
ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en
sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan
gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki,
İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir
çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki,
rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki,
a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez
bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid
oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu
açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif
Ersoy
2012 de gittim...
Gidenler bilir Çanakkale Şehitliğini daha deniz kenarında iken sizi öyle bir atmosfer karşılar ki ruhani bir havaya bürünürsünüz. Şehit mezarlarına gelince göz yaşlarınızı gizlersiniz yanınızdakilerden.
Bu göz yaşları...
daha bıyığı bitmemiş kardeşlerimizin...
zamanın en iyi eğitimini almış aydın bir okadar vatan sever kardeşlerimizin...
Kınalı Hasanların...Mehmetlerin...
Edincikli Mehmetlerin...
Saka Hüseyinlerin...
Recep Emmilerin...
Kara Hasanların...
Merzifonlu Kazımların...
Sarı İbrahimlerin...
dünyadan erken ayrılmaları ve
bizler için feda edilmiş yaşamları içindi.
Daha da acı olanı yada beni ezip bağrımı deleni bu fedakar insanların Torunları olarak onların feda ettikleri bir damla kana bile layık olamayan bana ve benim gibi olanlar için akıyordu...
Hıçkıra hıçkıra hüngür hüngür akamıyordu sessiz sessiz gizli gizli içeri içeri akıyordu bu gözyaşları...
Çanakkale Şehitliği |
Çanakkale Şehitliği |
Çanakkale Şehitliği |